Bilim Nükleer Enerji Santrali Düşünüldüğü Kadar Tehlikeli Midir? By Konuk Yazar Posted on 9 Aralık 2016 14 min read 0 1 2,590 Paylaş ! Facebook Paylaş ! Twitter Paylaş ! Google+ Paylaş ! Reddit Paylaş ! Pinterest Paylaş ! Linkedin Paylaş ! Tumblr Nükleer enerji nedir? Ağır radyoaktif (Uranyum gibi) atomların bir nötronun çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi (fisyon) veya hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları oluşturması (füzyon) sonucu çok büyük bir miktarda eneji açığa çıkar. Bu enerjiye nükleer enerji denir. Günümüzde bilinenin aksine nükleer enerji kullanımında bir azalma olmamıştır. Nükleer enerji yenilenebilir enerji sistemlerinin aksine sürekli enerji üretebilmektedir. Yenilenebilir sistemlerde koşullar sağlanmadığı takdirde enerji üretimi olmaz. Ve ömür olarak bakıldığında nükleer enerji uzun süre kullanılabilir şekilde tesis edilir. Verimlilik konusunda ise diğer enerji kaynaklarına göre daha verimlidir. Yakıt olarak kullanılan uranyum madeni ise temini petrol ve ürünlerine göre daha kolay ve depo edilebilirdir. Hadi biraz daha yakından inceleyelim, gerçekten bir nükleer santral atom bombası gibi patlar mı? Bir nükleer santralin atom bombası gibi bir patlama olması olasılığı teorik ve pratik olarak imkânsızdır. Yani sıfırdır. Çünkü bir atom bombasının oluşması için mutlaka gerekli olan iki şart; ortamda, yani nükleer santral içinde asla mevcut değildir. En az %90 oranında zenginlikte bir yakıt. (Nükleer santral yakıtı %1-%5 zenginliktedir.) Patlama için gerekli ön koşul olan “KİNETİK ENERJİ” kaynağı santralde yoktur. Patlamadan kastedilen aslında kazandaki yarılmadan dolayı ortaya çıkan aşırı ısınmış suyun buharlaşmasından başka bir şey değildir. Bu durum evimizdeki düdüklü bir tencerenin patlamasını andırır. Yemekler tavana sıçrar ve ortalık kirlenir. Ama kirlilik asla duvarlar nedeni ile dışarıya ulaşmaz. İşte nükleer santrallerde de benzer durumun meydana gelebileceği olasılığı baştan kabul edilmiş olup batıda sistem 1,5-2 metre civarı kalınlığında bir koruma kabuğu ile kapatılmıştır. Amaç bir kaza halinde oluşabilecek radyoaktif kirliliğin etrafa bulaşmasını önlemektir. Bu kadar kalın ve maliyetli duvar ya da koruma kabuğu yapımındaki kıstas nedir? diye sorulduğunda “üzerine düşecek bir uçak” neticesinde bile çatlamayacak ve hasar görmeyecek şartta olmasından dolayıdır. Batı tipi nükleer santrallerde koruma kabuğu yapılması mecburiyeti vardır. Nükleer santrallerdeki güvenlik yatırımının %40 boyutlarına ulaşmasının ana sebeplerinden biride bu beton kubbe yapımıdır. Doğu tipinde yani Rus teknolojisinde aşırı güven ya da maliyetler sebebi ile bu koruma kabuğu (beton kubbeler) yapılmamıştır. Hâlbuki dünyadaki ilk 2 kaza da batıda olmuştur. İngiltere (1957) de Windscale’de olan kaza yine bir kor erimesiydi. Çevreye bir miktar radyasyon yayıldı. Koruma kabuğu da yoktu. İşte bu kaza “Batı anlamında nükleer güvenlik doktrinin” ortaya çıkmasına neden oldu. Bu doktrin ile iki konu kesin güvence altına alındı. 1.Reaktör kalbinde soğutma suyu eksikliği nedeni ile kaza oluşma riskini minimuma indirmek amacı ile 2 ya da 3 yedeklemeli soğutma su borusu yapım şartı. 2. Herhangi bir nedenle kor (kalp) erimesi hâlinde kazan dışına kaçabilecek radyasyonun bir koruma kabuğu ile güvence altına alınmasıdır. İşte bu kriterlerin ilk meyvesi; 1979 yılında, ABD de Three Miles Island reaktöründe alınmıştır. Reaktördeki kalp erime kazası gerçekleşmesine rağmen çevrede; radyasyon ve çevre kirliliği sorunu yaşanmamıştır. Ancak üçüncü kazanın “koruma kabuğu” olmayan Rus santralinde olması acı gerçeklerle sadece Rusların değil, tüm dünyanın tanışmasına neden olmuştur. Yani kaza bilerek ve eksik yapım tekniği nedeni ile hepimizin başına problem olmuş ve 100 km alanda ciddi radyoaktif kirlilik problemi ortaya çıkmıştır. Bulgaristan ve Ermenistan santralleri de bu gün için ayni riski maalesef taşımaktadır. Avrupa Birliği Bulgaristan ile nükleer santrallerini kapatması konusunda anlaşmıştır. Karşılığında yenilerinin yapılmasını finanse edecektir. Termik santrallerde bulunan kömür kazanlarının çok küçüğü apartmanlarımız da da bulunur. Bu kazanlarda yanan kömür yerine nükleer santrallerde uranyum yakıtı bulunur. Sistem ve tasarım aynı şekildedir. Sadece nükleer santral kazanı daha büyüktür. Ayrıca yakıt çubukları uzun ince su boruları şeklinde ve demet olarak santrale yüklenir. Bir yükleme esnasında takriben 90 ton civarında yakıt çubuğu yüklenir ve 3 yıl civarında enerji üretecek kapasitesi vardır. Süresi dolan yakıt demetleri soğutma havuzlarına alınır ve yerine yenileri yüklenir. Bu yakıt çubuklarının arasında ısıyı kontrol edecek olan “kontrol çubukları” vardır. Bu kazan içindeki yakıt çubuklarındaki ısı kontrol çubukları ile sürekli denetim altındadır. Tüm sistem önemli yerlerde 3 adet yedekleme ile desteklenir. Borular ise iç içe geçmiş halde olup ilkinin delinmesi halinde ikinci boru, sistemi korur ve çalışmasını devam ettirir. Sistem herhangi bir şekilde kontrolden çıkar ve çaresiz kalındığı zaman tüm personel “koruma kabuğu” dışına çıkar ve sistemi dışarıdan kontrol etmeye devam eder. Buna rağmen olacak bir kaza senaryosu şöyle devam eder; önce yakıt çubukları erir ve sonrada kazanda oluşan yoğun ısı nedeni ile içerisinde bulunan suyun ve buharın basıncına dayanamayan kazan yarılabilir ya da üstündeki kapak çatlayarak suyun ve yakıt çubuklarının dışarı kaçmasına sebep olabilir. Kısaca patlama bir buhar basıncı patlamasıdır. Böyle bir durum uzunca bir süreçte gerçekleşeceğinden dolayı çalışan personel koruma kabuğu dışına rahatlıkla çıkar. Özel yapıdaki tüm kapılar kilitlenir. Böylece kaza neticesi oluşabilecek tüm riskler içeride hapis kalacak ve çevrede herhangi bir sorun olmayacaktır. İşte kendisine güvenen ve “koruma kabuğu” yapmayan Sovyet ya da Rus teknolojisi bir deney sırasında kontrolü elden kaçırmıştır. “Koruma kabuğu” mevcut olsaydı kazadan belki de yıllar sonra haberimiz olabilirdi. Elbette 100km çapındaki bir alanda çevreye herhangi bir zarar gelmezdi. Batı tipi santrallerde “koruma kabuğunun” bir zorunluluk olmasından dolayı herhangi bir risk de yoktur. Ülkemizin nükleer santral yapımına karar vermesi halinde bu santralin mutlaka “koruma kabuğu” bulunacağı kesindir. Çünkü ülkemiz Viyana’daki Uluslararası Atom Enerji Kurumu kurucu üyesidir ve onun kurallarına bağlıdır. Batı ülkelerinin hiçbirinde koruma kabuğu olamayan santral yapılamaz ve yapılmamıştır. Açık santraller sadece Rus (Sovyet) teknolojisi ile yapılanlarda mevcuttur. KAPALI-BATI TİPİ AÇIK-DOĞU TİPİ Koruma kabuğunun grafiksel şekli ve reaktör içi kazan ile ısı çeviriciler yukarıdaki grafikte anlatılmaya çalışılmıştır. Aşağıda bir nükleer santral kazanı ve ölçüleri grafiksel olarak sunulmuştur. Buhar üreteci, Çelik kazan (20-24cm kalınlıkta malzeme), Elektromanyetik pompa, Yansıtıcı kontrol, reaktör kalbi (koru), kalp koruma kabuğu. Sonuç itibariyle nükleer santraller aslında bilindiği gibi öcü değildir güvenli kullanımda dışa bağımlılığı azaltır. Ve enerjide süreklilik sağlar. Kaynak1: www.nukte.org Kaynak2: www.teias.gov.tr